Saturday, September 24, 2011

charles aznavour

uyuştu galiba sonunda beynim. abartısız iki saattir bu adamın şarkıları çalıyormuş en son ben niye daraldım yaşlanmış çökmüş gibi hissettim diye düşünürken farkettim, playlist açık kalmış bişeyler okurken arada aşağı çamaşır yıkamaya giderken falan ben onu öyle sokağın gürültüsüymüşcesine benimsemişim..
halbuki en son hatırladığım yesterday when i was young ı dinlemeye niyetlenmiştim.. iyice elveda yaz, once in a summer modlarındayım...

Wednesday, September 21, 2011

Yoko Furusho

dream pop demiştim ya önceki yazıda, dream art yok değil mi... hep kore mi bir de japon olsun. üstelik bu kadını ben eni konu takip ediyorum bir süredir, kore grupları gibi kısa bir geçmişim yok kendisiyle. amerikada yaşayan japon bir artist, ama ne çizse seviyorum. hele bir de ayakkabıları var ki geçen sene mi ne keds için tasarladığı, edineceğim bir vakitler yoksa içimde kalacak

sitesi, ve sitesinden bazı çizimleri: http://yokofurusho.com/






Sunday, September 18, 2011

müzik

koreden başlamış giderken müzik de diyelim.. ben sanırdım ki koreden adam gibi müzik grubu çıkmaz. kpop denen benim için ürkütücü ve sonsuz sayıdaki üyelerden oluşan gruplar yüzünden bu izlenimi edinmişim meğersem. a yalnız hakkını vermek lazım, bana hitap etmese de eni konu uğraşıp manyak şovlar danslar yapabiliyorlar konserlerinde. yiğidi öldür hakkını yeme lafı cuk oturabilir buraya. yazık la yalnız, çocuktan alıp belli karakter kalıplarının içine sokulmuş, hatta onunla da yetinilmemiş dizi dizi estetik ameliyatlarına sokulmuş tipler. bildiğin -benim anlayamayacağım nedenlerden- hayatlarını adamış insanlar ya da çocuklar. küçük hakkaten bu kpopçuların yaşı

ama bunun dışında bir indie/ singer-songwriter türünde giden insanlar var ki bunlar şahane albüm tasarımları ve huzur dolu müzik yapabiliyorlar.

benim eni konu dinlediğim bir tearliner var ki herkesler dinlesin isterim. müzik benim günlük hayatımda önemli sayılabilecek bir yer tutuyor; moralim bozuk olduğundaysa bir demirhan baylan dinler dururdum, artık tearliner ı da ekledim buna. bilemediğim bir sebepten bu demirhan baylanın her şarkısı bana mutlu geliyor. tearliner için aynısını söyleyemeyecek olsam da, daha da bir bilmediğim sebepten bu adamların yaptığı müzik de benim moralimi düzeltiyor.
sanırım coffee prince dizisiyle ünlendi bu grup, koreli değilim korece bilmiyorum, koreyle haşır neşir oluşum şunun şurasında bi kaç aylık ve ben tembel bir insanım, nereden bileyim demeye getiriyorum. atmasyonumun dayanağı başka başka dizilere de şarkı yapmış olmalarına rağmen aralarından en ünlü olan dizi coffee prince (gong yoo etkisi?)
coffee princesis biz klip örneği youtubedan misal



yok cidden anlamıyorum bildiğin depresif müzik yapıyorlar, benim üzerimde niye pozitif etkisi var...

hadi şu biraz daha neşeli...




bunu seven bunu da sevdi şeklinde bu adamın alt grubu olan low end project de ayrı bir şahane.. azıcık daha farklı stilleri. galiba coffee princete bu isimle müzik yapmışlardı ya da ben şu anda attıkça atayım modundayım kim bilir...

özellikle şu larkılarını pek pek çok pek sevmekteyim






aklıma gelmişken, benim last.fm sayesinde rasladığım pastel music diye bir yapımcı/şirket öyle birşey var korede ve bu türde müzisyenler bünyesinde. müziklerini beğenmediğimin en olmadı albüm tasarımlarını seviyorum ben. sevesim mi var bilemedim ki. bunca yıllık japonya münasebetlerim var mesela japon müzikleri etnik müziği modenle harmanlayanlar dışında sevdiğim aklımda yer eden bir şey çıkmadı o ülkeden. ama gel gör ki şurda bir kaç aydır kore sinemasından ötürü müziğine de yönelmişliğim var ve bildiğin anlamasam da dinliyorum adamları.
-tearliner ayrı, yaşasın zorlama aksanı/telafuzu olmayan koreliler-


neyse devam edeyim sevdiklerimi sıralamaya

wishlist:
bunlar da pek şeker müzik ve klip yapıyorlar, yirim
gerçi bunlar hakkında youtubeta olan kadarını biliyorum. ama olsun




hele de şu:



atla da gel diyor bildiğin... pek güzel bir yol şarkısı. kafamda kaz dağları yolları canlanıyor. ahah ama salak ben bu yazki hızlı turumda bunları yanıma almadım. anca canlanır yani yollar kafamda...


başka başkaaa...blog yazarken oturup eni konu düşünüyor mu acep insanlar. bense kafasını önceden değil anlık kullanan bir insanım. şimdi kalakaldım kimden bahsetsem diye...


çok sevdiğim diyemeyeceğim ama şu şarkısını mütemadiyen dinleyebileceğim nell diye bir grup var bunlardan başka..(ya da sırf adı kolay olduğu için hemen akla gelen?)  üsttekilerden sıkıldıysanız az daha hareketli, hatta diğer şarkıları daha hareketliydi galiba ama bana pek hitap etmedi..





şimdi bu gruplar indie diye geçiyor benim gördüğüm yerlerde, lakin ben neren indie leyn demek istiyorum yetkili merci bulamıyorum...
sevgili tearliner adamı (adı her neyse... balık beyinli ben için şunca grubu bi çırpıda yazmak bile bir iş) dream pop diye yazmıştı bir yerde sanki, indie den daha iyi bir sınıflandırma olabilir bu.


biraz biraz değiştirecek olunursa türü -zaten indie dedikleri de indie değil pee diye suçu onlara atasım var- şu şarkı fena değil, çok bilmiyorum ama bu adamı dedim ya toparlayamadım şimdi olayı bari aklıma gelenler şarkıları yazayım :)





aaa sahi belle epoque denen üsttekilere benzer tınıl tınıl mınıl türünden bir grup var bu da hoş. aynı isimde fransız da bir grup varken niye gidip aynı ismi almışlar bilemem. ayrıca bunlar için durup durup dinlerim hep dinleyebilirim diyemeyeceğim nedense kadın sesini uzun süre dinlemek yoruyor beni..






bu yazının özeti: youtube, sen olmasan ben derdimi nasıl anlatırdım


ayrıca en sona en şahanesini bıraktım, bunu tüm dünya bilsin istiyorum. çok eğlenceli ya.. Chang Kiha and the Facesden gelsin, bize de klibi evde canlandırmak düşsün... haydin eller havayaaa!!




ne parmak kasın var imiş a chang kiha..

Friday, September 16, 2011

şeker pembe

ya da kahveyle sunulan lokum gibi, masal gibi gerçek gibi...

çoğu romantik komedi kore filmi gibi bu "my love/ 내사랑 filmi de bu kıvamda eğlene sırıta ve özene bitiriyorsunuz filmi.
spoiler a kaçmadan nasıl anlatırım bilemedim bir de ben konuyu bilmeden öylesine başlayıp izledim kafam karıştı ilkten, anne baba gelecek geçmiş nasıl bir bağlantı kursam diye.. boşu boşuna kafamı yormuşum meğersem.neyse bi saf ben olmayayım siz de çekin. hem film anlattığım bir yer olmasına gerek var mı buranın ki, beğendim beğenmedim diye özet geçmek yemez mi :P

eldeki çiftlerden chio kang hee ve kam woo sung ikilisini çok sevdim ben. hatta çocuk bakma ayağına uzun yola bir daha çıkacak olursam metroda nasıl eğlenilir kitabından hazırlayıp gidebilirim.


birazcık spoilera kaçacak şu olay ise pek hoştu. bu kalemler bu kadar etkili olsa keşke. yoksa etkili de benim mi haberim yok??



ayrıca 2007 yılından bir film, ve daha o zamandan free hugs olayını bünyesine katmasını, hatta gözümüze gözümüze sokmasını çok sevdim ben!




sırf bu şirinlikler değil tabi ki, free hugs ın dışında şamanizme ve güneş tutulmasına değinmesi de benim filme vurulmamdaki diğer etkenler. izlediğim en iyi filmlerden değil kesinlikle, ama yine çıksın karşıma yine izlerim.

Thursday, September 15, 2011

scent of a woman

sonu daha başından belli bir drama bu kadar güzel bitirilemezdi sanırım, ben ağlamaktan izlenmez herhalde son bölüm derken herkese bir mutlu son düşürdüler ki çok sevdim.





kanserden korktuğumu da şuracıkta itiraf edeyim...