Sunday, October 28, 2012

wilfred

ilk bölümlerine konusu farklı geldiği için şöyle bir başladım ama ilk sezonun sonuna doğru baktım ki ben pek sevmişim bu wilfredi, ve ikinci sezonda biraz daha bilinçaltıyla aileyle falan uğraşılırken bi çırpıda izleyivermişim.



başlarken diyeyim; esasında gayet ağzı bozuk, bazı bazı pis, ve 'erkek muhabbeti' denen şeyden içeren bir dizi. ama işte izledikçe, senaryo ilerledikçe bağdaştırıyorsunuz, özellikle ikinci sezona doğra (ve boyunca) wilfred'e dair bazı şeyler de açığa çıkıyor




kafası mütemadiyen güzel, hafiften de sapık, hayat boktan-yaşamana bak mottosunda bir köpek wilfred, ama köpek işte sevinince kuyruk sallayan, pelikan görünce heyecanlanan, koku almazsa yapamayacak(gerçi kendini hayatı sorgulamaya verecek), postacılara sinir olan (ama posta teşkilatının ulvi araştırmaları olduğuna inanan), kabus görürken yerinden fırlayabilecek kadar sıradanlığında bir köpek..




depresyondaki ryan'ı bir şekilde yönlendirerek hayatını düzene oturtmasını izliyoruz gibi. ama wilfred iyi mi kötü mü, arkadan iş çeviren mi dost mu hep bi soru işaretleri de veriliyor bu düzen oturtulmaya çalışıldıkça. bu arada çok güzel "köpeklik"ler de var, tespitler de..."sanity and happiness are an impossible combination" alıntısıyla başlıyor zaten dizi, daha ne olsun (ki açılışlarda geçen alıntıların devamı burada).

ne bileyim şimdi aklıma gelmedi, bölüm özetlerine girmeden üzerine diyebileceğim birşey . her bölüm bir başlık altında inceleniyor, ve girişinde birinden o başlıkla ilgili bir alıntıyla başlıyorlar. biraz bilinçaltı-felsefe, biraz komedi bolca insan ve köpek ilişkileriyle devam ediyor

velhasıl kelam;
 some people can't handle vegas..you can 


jason gann dan daha iyi bir wilfred, elijah wood'dan daha başarılı "nedir yani şimdi bu!?" boş bakışı atabilen yoktur inancına da sahip oldum sayelerinde