Sunday, November 20, 2011

Rolling Home with a Bull ~pastoral yol hikayesi?

kore filmlerine takıldınız ama aşk-meşk-komedi-güldürü-romans-zengin erkek fakir kız-külkedisi hikayeleri falan gibi klişelerinden sıkıldıysanız buyrun size avrupa ya da bağımsız amerikan sineması-vâri ve biraz da şaka gibi bir pastoral yol hikayesi...

böyle bir tanımlama literatürde var mı bilemiyorum o kadarını, ama bir adam-bir öküz-ve gittikçe gidilen yollar-geçmişle karşılaşmalar- kendini bulmalar-doğa-köy hayatı şeklinde ana kelimeler kullanılarak özetleyince böyle bir tanımlama yaptırıyor film bana ..

greatest love, hello my teacher veya pasta dizilerinden göze ilişmiş gong hyo jin, veya little prince'ten park won sang ı görünce oyuncu listesinde, yine aşağı yukarı klasik bir kore filmi sanmıştım ama adının cazibesine kapılıp bi bakayım yahu diyerek izlemeye başladım. rolling home with a bull... oldukça eğlenceli durmuyor mu?


adını filmi izler izlemez unuttuğum esas oğlanımız, tarlaya koşmak ineklere bakmak şeklinde tipik bir köy hayatı içine doğmuşken isyanlara gelip şehre-uzağa- okumaya gider, olaylar gelişir, hayat kahpeliğini yapar ve esas oğlan köyüne döner... tabi bir yaştan sonra erkek adam baba dırdırına eskisi gibi tahammül edemez, şehir görmüş insan ise inek gütmeye bok temizlemeye... ikisi bir insanda birleşince de adamgil alır başını -ve babasının canı ciğeri biricik öküzünü beraberinde- yola koyulur,sözde öküzü satma amacıyla...

yol hikayesi işte bu; az giderler uz giderler dere tepe düz giderler, derken eski aşk ortaya çıkar, geçmiş deşilir-yad edilir, gidilir gidilir ve başlanan yere dönülür en nihayetinde.

tipik kore filmleri gibi olmasa da, tipik bir yol hikayesi bu film; sakin,az diyaloglu, "bence" yine de akıcı, biraz günümüz insanını eleştiren, arada absürd ve tabi ki mutlu sonla biteninden

olmasa da olur bir ayrıntı ise esas oğlanımızın şair oluşu. benim beğenmediğim gereksiz şiirler yazıyor, ama diğer insanlar beğenmiş olacak ki internette gördüğüm film özetleri hep "bir şair" diye başlıyor.



film ile zerre alakası olmayan şu şarkı ise hep bir yol şarkısı gibi gelir bana...

Saturday, November 19, 2011

an idiot abroad

yok ben değil :P

böyle bir belgeselimsi-gezi programımsı-şovumsu birşey var. simpsonlardaki homer'ı alıp uçağa atıp dünyaya salmışsın gibi.

sözde -ne kadar doğru bilemem- televizyon kanalında çalışan iki arkadaş, ortak arkadaşları 'düz adam karl'ın huysuzluklarını ve yorumlarını görüp en azından kendileri eğlenmek için ona gezi programı sunuculuğu teklif ediyorlar. karl da bi şekilde kabul ediyor. ve karl ı daha da sinir edip daha çok gülmek için arada adamı arayıp şunu yap bunu yap diyorlar.

bu kadarlık özetle komik olabileceğini düşünmemiştim bu programın ama adamın yorumları cidden süper, kopuyorsunuz işin kötü yanı, adam haksız da değil yorumlarında. karl'ın program boyunca sinir olmasının sebebi ise geziyor olmak değil, o kadar kıl bir tip değil karl, aslında etrafa uyumlu ama o zıpır iki arkadaşı halka karış, halkın yaşadığı gibi yaşa onların yediklerini ye falan dedikçe program elit, sadece güzellikleri gösteren bir gezi programı olmaktan çıkıp, halka iniyor. tabi bu halka inme aşamasında adamı yolladıkları bölgeler aslında kısmen fakir bölgeler olduğu için adam karşılaştığı durumlar karşısında çok da uzun süre sabrını koruyamıyor.
diziport'ta yayınlamaya başlamışlar türkçe alt yazıyla. tavsiye ederim izlemediyseniz. ve aslında acun firarda ya da klasik gezi programlarından daha faydalı sayılabilir, yerel halkın durumunu diğer herşeygüllükgülistanlık programlarına nazaran daha doğru bir şekilde görebiliyorsunuz.
http://diziport.com/an_idiot_abroad_1_sezon-izle



evet gerçekte karl pilkington ünlü bir komedyen imiş. ben bilmez idim öncesini. bir de bu program bazı bazı bana samanyolunda mı ne bi adam vardı gezi programı sunan, ona hatırlattı. ama bu karl ın yorumları daha süper, cidden güleceksiniz bence

Friday, November 18, 2011

mawaru penguindrum ...

bölüm sonundaki şarkının başını pek sevmiş olabilirim ama bölümün başına ise bir o kadar sinir oldum. tamam sevgili kanbanın aileyle bağlantısı olduğunu biz de anlamıştık ne gerek vardı ilk sahneden direk gözümüze sokmaya? yine de bir bildikleri vardır deyip seviyorum bu animenin gidişatını..("gidemeyişini" demek daha mı doğru olur biz izleyenler için? hikaye gidiyor da biz pek yol alamadık sanki?)
ilk sahne kan-chan son sahne de kan-chan diyordum ki kuzum himari, sen mi şaşırdın ben mi?


ayrıca mawaru demişken, şu videoyu paylaşmak isterim -esasında mawaru bahanesi olsun :) -


Sunday, November 13, 2011

bir usagi olmadı bir koharu...


yerim ben böyle çocuğu.. çocukları
allah herkese bir usagi olmadı bir koharu versin tüm dünya güzelleşir, ebeveyn stresi kalmaz, biz bebek bakanlara kolaylık olur, cümleten aydınlanmaya kavuşuruz ... 

emin değilim usagi droptan burada bahsettim mi, muhtemelen animesini izleyen herkesin ideal çocuk tipi olmuştur. demediysem diyeyim, mangasına bulaşmayın, öyle tadında bırakın bir kez olsun hikayeyi. 




neyse usagi, evet... şeker bal pak büyümüş de küçülmüş bir yumurcak sundular bize. yanında da olgun baba figürü daikichi. yani olgun sayılır. animenin sonunda süper baba oldu bile.(mangaya bulaşma, mangaya bulaşma...) 

göreceli birşey bu olgunluk. my girl isimli, aşağıda resimleri olan japon dizisinde de aynı usagi şekerliğinde bir koharu var, daikichi yerine ise yaşça ondan çok küçük, hayatta yerini ve amacını bulamamış masamune miz var. sinir olsam da bu tipe şu anki amaçsızlığımı onda da gördüğüm için çok kızamıyorum kerataya. adam oldu neyse ki sonunda, darısı artık benim başıma... 










bu şirin yavrucağın aşağıdaki tipi ise i'm a cyborg but that's ok'deki kendini şarj etmeye çalışan saybörgümüzü hatırlattı bana. biri içecek makinasına hayran öteki aya... ayrıca buradaki şarkı da güzeldi , "aya bak yıldıza bak suya giden kıza bak"tan sonra hele daha bi güzel geliyor insana..



ilk bir iki bölümü atlattıktan sonra genel hoş bir dizi denebilir. işte öyle baba-kızın birbirine alışmaları, hayalleri, realite vs.. diye yapılabilecek en basit özeti yapabilirim bu dizi için. ilk bölümlerini, daha doğrusu gençlik hallerini ve çekimlerini hiç sevmedim. bir de anaokulundaki öğretmeni. çok dedikoducu tipli.
mesela usagi ve my girl ü birbirine benzetmemdeki diğer neden de yan karakterler. yine bir eşinden ayrılmış anne ve haylaz erkek çocuğu, birbirine destek olmalar, ailenin ilk tavrı, ve diğer tipler... birbirini anımsattılar bana.

anime ve dizi de farklı iki manganın uyarlaması. usagi, adı üstünde usagi drop un 2005 yılında yayınlanmaya başlanmış bir manga, my girl ise mizu sahara (sumomo yumeka) isimli kadının 2007 de başladığı mangası.. birbirine benzer şeyler.yine de abartının olmadığı japon dizilerini sevenler varsa önerebilirim.. baba figürleri "kızım için" mottosu dışında farklı karakterlere sahipler en azından..


bi de...  japonlar çekim setine de mi terlikle giriyor, yuh artık dedim