Sunday, May 27, 2012

konuşmasak da hayat etkileyici değil mi?

bence öyle. izlemek, gözlemlemek şaşırtmaya yetebiliyor...

şu ara çok da beynimi uyuşturma dönemimde değilim. sıkılıyorum dizilerden, daha doğrusu gereksiz laflardan; sırf birşeyler izlerken değil günlük hayatta da... sabredemiyorum dolayısıyla ne kore dizisine ne japon ya da başka bir şey filmine

ama blog açmışken en azından ayda bir kez iki kez birşeyler yazmalı diye de bir sorumluluk hissi çöktü demin üstüme. dedim bari en son izlediğim şu filmden bahsedeyim.

baraka, ron fricke'in 92den kalma belgeselimsi filmi. söz, daha doğrusu bizi ilgilendiren bir diyalog yok (gereksiz diyalogdan sıkılan bünyelere şahane?), güzel bir kurgu muhteşem görüntüler var 20küsür ülkeden... film hakkında atıp tutmayı ise bir sonraki yazıya erteliyorum şimdilik zira filmi yolda çoluk çocuk ağlamasıyla, arada pek kısa uyuklamalarla izledim pişmanım bu bakımdan.

o vakte kadar fragmanlarıyla başbaşa bıraksam sizi? işin esası, öksürmekten kafamı çok da toparlayamıyorum





bunu seven bunu da sevdi gibisinden önermelerle izleyeceğim bir sonraki film ise godfrey reggionun yönetmenliğini yaptığı, tüketim toplumundan dem vurarak sanırım insanlığımızdan utanmamızı sağlayacak adı bana pek zor işbu film:




beynimi uyuşturasım yok dedim di mi ben yukarda?sanki iki gündür günde 12şer saat uyuyan ben değilmişim gibi.... insan en azından kendi içinde az tutarlı olur....

Tuesday, May 1, 2012

made in europe

çiztanbul sonrası made in europetan anlaşılması gereken belki de baharın gelmesi -ya da gelmesi gerekmesi- sebebiyle midir ne gurbetçi efkarının üstüme çökmesi olabilir... bayadır izliyeyim diyordum bu filmi anca keyfim geldi ve... abi var bu insanlar! bunu göstermek adına izlenmeli izletilmeli..  başka da bir beklentim yoktu zaten.

madrid kısmını tam anladığımı söyleyemeyeceğim, öff kim uğraşacak iki cümle ispanyolca için altyazıyla diye üşendim ve sonunu anlamadım,benim mallığım olsun aramızda kalsın...




evet, bir sürü tanıdık oyuncu var, senaryo& yönetmen ise inan temelkuran.

ben belki çok yaşamadım bunları, karışmadım aralarına o kadar ama izleyince aklıma geldiler, filmde de değinildiği gibi herkes herkesin arkasından zaten konuşuyor,bense aralarında sadece para kazanmak adına bulunuyorum -herkes paranın derdinde de okulun yanında kastettiğim-, en güzeli uzaktan bakmaktır desturunu benimsemiştim...
neyse işte izleyince göreceğiniz, abuk sabuk konuşmalar, kaldıkları yerler, patronlar, patronla işçilerin arasındaki ilişki (garip bir arkadaşlığımsı?), o ülkeden bu ülkeye geçmeler,kaçak çalışmalar-çalıştırmalar, ötekini başka ülkeden tanımalar, çocuklar, sahte evlilikler, karmaşık aileler-aile ilişkileri, sığınmacılar, okuyup iş edindiği halde bu gruptan kopamayanlar, köpek gibi çalıştırılmalar, dönme isteği ama beklentilerin yarattığı baskı... ne bileyim ben bir yıl içinde hepsinden azar azar gördüm, gördüklerimin sadece yaşananların küçük bir kısmı olduğunu bilerek... ve ötesini az buçuk tahmin ederek



tabiki de sadece bu değil yurtdışındaki türklerin hayatı, ama çok canimcicimsüper bir elit değilseniz orada burada en çok karşılaşıp muhtemelen görmezden geleceğiniz veya en fazla memleket nere/siz nereden? şeklinde bir diyalog yaşayıp dönünce belki sadece 'en alakasız yerde bile türk var' şeklinde bahsedeceğiniz kişiler çok sayıdalar ve bir kesiminin böyle bir hayatı var, yanında da ciddi (yaşam şeklinden oluşma psikolojik) sorunları... sırf türkler de değil,filmde azıcık gösterildiği gibi avrupalı olmayan -aşağı kesim- yabancı güruhu için benzer hikayeler söz konusu sanki... hatta bazı ülkelerden gelenlerin yanında türk/kürtlerin hali iyi bile kalabiliyor ne yazık ki

izlemesi biraz zor,sıkıcı ya da anlamsız gelebilir belki başta, kopuk da zira film ama anlat bakalım diyeni yanıtlarken arka planım olabilecek bir film bu benim için, bak bu var ya onun gibi biriyle şurada tanışmıştım diyeceğim.
(bazen düşünmüyor değilim, bu yurtdışındaki öğrenciler birbirinden karizmatik anılarla karşılaşırken ben nasıl bu insanları aramadığım halde buldum diye..)

ayrıca film 15. altın koza film festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanmış, 18 kişi beraber... şaka mı dedim, 18kişilik en iyi erkek oyuncu ödülü... ona bakarken radikaldeki şu röportaja rasladım,anlatmışlar işte filmin nasıl çekildiği, yayınlandığı, oyuncuların ödülü bırak filmden bile neredeyse haberdar olmamalarını falan.. hoşuma gitti

teoman kumbaracıbaşını pek bilmiyordum, yazı/tura diyince birşeyler çağrıştırıyor ama o da sonradan. neyse kim ki bu derken şöyle bir müzik grubu olduğunu gördüm ve sevdim pek.
http://www.myspace.com/acaipademler


sevdiğim diğer bir yanı da şarkı sözleri, ünlü şairlerin sözlerinden yola çıkma..tanıtmışlar işte kendilerini şurada




marshall planı nı amfi olarak düşünmek.. bilemedim ki, a sunucu hiç mi dinlemedin şarkılarını?