Saturday, February 25, 2012

çılgın noktalar

renkli, ürkütücü, büyüleyici, şaşırtıcı, uzak durulası, içinde kaybolası gibi bir çok duyguyu yansıtabilen o noktalar...


ve bu çılgınlığın içinde karar veremiyorum hangi çalışmasının resmini örnek olarak koysam diye, ve kolaya kaçıp google resim aramasından çıkan ekran görüntüsünü paylaşmayı tercih ediyorum. e o da bi kolaj sayılır diye de mazeretimi sürerim.


"...a polka-dot has the form of the sun, which is a symbol of the energy of the whole world and our living life, and also the form of the moon, which is calm. Round, soft, colorful, senseless and unknowing. Polka-dots become movement... Polka dots are a way to infinity."(wikipedia)

belki de? neden olmasın ki? puantiyeler değil mi bir çok ilüzyonun başlangıç noktası? zaten kusama yayoi de gördüğü halüsinasyonların sonucu noktalara sarmış.(bu arada, "varsanı" aslında güzel bir karşılık halusinasyon için, ama sanki kimsenin bilmediği bir karşılık)


nerden çıktı derseniz.. belgeseli varmış. biyografi okumayı pek sevemiyorum, ama merak ediyorum kimdir bu kişi,dolayısıyla izlemek olmadı dinlemek eğlencelidir benim için. kolaya kaçmak mı yoksa görsel hafızanın ağır basması mı bilmiyorum, hiç düşünmedim.






kadını üstteki gibi çatlaksanatçıteyze olarak göstermeyip tanıtan kısa bir video ise şuradan izlenebilir:



Kusama - world art(ist) from Krešo J. on Vimeo.

Monday, February 20, 2012

KMT! "ölümsüzlük keşfedildi... duymadınız mı?"

bu ara kendimce kayda değer birşey izlemedim, çok da vaktim yok ama şimdi aklıma gelip saate bakınca burada da bahsedeyim dedim. "kurtulun makinaları taşımaktan!"



demirhan baylanı severim ben. şarkıları, orjinal-aykırı fikirleri, yazıdaki eğlenceli dili... konserlerine denk gelememiş olsam da eminim orada da eğlendiriyordur, böyle bi güven var içimde.


neyse; saate bakmışken dedim... kendisinin yeni albümün hemen akabindeki yeni projesinden, hikayesinden (romanından?) bahsedeyim dedim de demirhan baylanın ağzından şimdilik bilimkurgu, eleştirel, felsefik ama eğlendirici yanı da bulunan bir gelecek hikayesi diyebileceğim her pazartesi gece 12de 10 dakikalık bir bölümü yayınlanan,  biryerlerde (nerede olduğunu hatırlamadığım yerlerde) 60 bölüm olacağı aklımda kalan ve bu 60 bölümde neler çıkacağını bilmediğim bu hikayeyi de dinlesin insanlar istedim
almancadan sırf bu yüzden nefret edebilecek hale gelmişken bizzat kendim cümleyi çok gereksiz yere uzatmışım, ama şimdi kesip bölemedim, direk link vereyim konuyu kapatayım daha abuk sabuk cümleler kurmadan. zaten bir saat sonra üçüncü bölüm yayınlanır herhalde  http://demirhanbaylan.blogspot.com/

Tuesday, February 7, 2012

in the mood for love after 2046...

keşke asya filmi diyince akıllara jackie chan bruce lee falan gelecek şekilde beyinlerimize işlenmeseydi de ben wong kar wai filmlerini izleme konusunda insanları ikna edebilseydim..

esas adam tony leung da kendisiyle çalışmaya bir süre ara vermiş.. okuyunca aklıma geldi,bir ara belki filmleri de anlatırım

son filmin fragmanı bende pek heyecan yaratmadı ama wong kar wai bu, en kötü ihtimal izlemelik birşeyler fazlasıyla vermiştir.



belki sonunda kardeşle beraber izleyecek bir film bulmuşumdur?

Sunday, February 5, 2012

Dogani/Silenced- gong yoo dan ziyade ah o çocuklar yok mu



gong yoo güzel adam vesselam. ama bu filmin başrolü değilmiş, iyi ki de değilmiş.. 

yani demek istediğim filmi yüzüne kurban gülüşüne heyran şeklinde izlemenize izin vermiyor, ana konudan saptırıp kendi üstüne çekmiyor ilgiyi,ve filmi alıp götüren o üç çocuk aslında. aferin kerata dedim kendi kendime, egosu tavan yapmamış. gong yoo nun canlandırdığı karakter herhangi biri olabilirdi, ama masum yüzlü gong yoo nun olması iyi olmuş öğretmenin ilk baştaki tereddütlerine güzel uymuş.. genel olaraksa fena değil diyebileceğim bir film.



yatılı bir işitme engelliler okulundaki çocuk istismarı üzerine film.direk konuya giriyor lafı dolandırmadan ve çıkamıyor. gerçekte de çıkamamışlar zaten, -hmm spoiler olmuş bu sonrası- filmin sonunda yazana göre zanlıların bazıları okula geri dönmüş dava kapanmış ama çocukların haklarını aramaya çalışıyorlarmış hala.

ve izlerken evet biz benzer yaşamlar sürüyoruz korelilerle diyorsunuz;esasında bilmem gerçekten de öyle midir ama insan özünde her yerde benzer davranışlar sergiliyor: rüşvet, tanıdıkla bir yere gelme, polisin "orantılı" güç kullanımı (bizeki orana yaklaşamamışlar gerçi filmde) , bürokrasi, adaletin işleyişi, insanların görmezden gelmesi, para için torununu ya da akrabasını yoka sayma, sırf dindar gözüküyor diye o kişiye toz kondurmama, ahlak, vicdan...

sinirlendim yine bak....




bizle farklı diyebileceğim şey ise şu bazı kore ve japon işlerinde de rasladığım "babasının okulu" olayı. kore ve japonyada böyle bir olay mı var anlamadım ki, baban okul yaptırdıysa krallık sizde, müdür rütbesi babadan oğula geçer diye bir kural var sanki. sorayım bakayım bunu bir ara onlara... 




ve filmin ingilizce sitesinden pek başarılı bulduğum o çocuklar:



Saturday, February 4, 2012

necomimi

öyle başlamamıştım ama bi anda içim elvermedi hep asya hatta nedense sadece kore ve japon işlerinden bahsedip de pek ingiliz sherlock la yazıp bırakmaya...

hatırlamıyorum ben buna nasıl rasladım, beyin dalgaları bişey bişey ararken mi?.. neyse çok taze çok yeni değil ama güldüm işte...





böylesi bir fikirden/teknolojiden kedi kulağı yapmak ancak japonların fikri olabilirdi zaten. araştırmaların olduğunu biliyordum ama sonunda kedi kulağı ya da herhangi bir şekilde ne olduğu önemli değil insanlara ulaşacak olması güzel bir gelişme.

you can't kill an idea, can you?

bu ara pek yoğun geçiyor, öyle ki sherlock un son bölümünü bile anca izledim! (tamam o koşturmacada unutmuştum, bunun da etkisini inkar etmeyeceğim bu "anca" nın içindeki)

polisiye ya da sherlock holmes fanı olmamıştım hiç ama öyle güzel ayrıntıları vardı ki steven moffatın sherlock unun; o tipik, tüm hikayesini bildiğimiz sherlock holmesü öyle güzel bu zamana geçirmişler, karakterleri olayları öyle güzel öyle zekice birleştirmişler ki sevemeden, izlemeden ve herkeslere önermeden edemedim. 




sherlock u canlandıran benedict cumberbatch'ı seksi, süper falan bulanlar olmuş, oyca bence "brain is the new sexy"ye cuk oturan bir tip senaryoyla beraber. 





konusunu falan sorup da hiç kalbimi kırmayın.




dört gözle beklenmiş bir cumartesiyi bilgisayar başında geçirmek zorunda kalmış bendenizden sevgilerle.. 


-kabul çok saçma bi bitiriş oldu-
-bir ekleme daha aklıma sonradan gelen: şurada kamera arkası/fikrin nasıl çıktığı gibisinden bir bölüm var altyazılı,pek güzel pek güzel-