Thursday, April 25, 2013

The Foreign Duck, the Native Duck and God in a Coin Locker

bir önceki filmle bırakmak istemedim, çok depresif gibi..değil de.. yani demin birden böyle bi'şey aklıma geldi, dur dedim bir de şu filmden bahsedeyim, sanki çok eğlenceliymiş gibi. değil aslında ama negatif hislerle dolup taşmıyorsunuz sonunda, böyle bi yazık ya la hissi en fazla kaplar içini. ama adı çok eğlenceli, en azından "ördek" figürüne olan ayrı bir hassasiyetimle ben çok beğendim bu ismi. nerden buldun dersen, fish story derim. onun yönetmeni yoshihiro nakamura ve senaryoyu yazan kotaro isaka'nın işi efendim. o yüzden abuklu eğlenceli birşeyler bekleyerek konusunu okumadan başladım izlemeye.

fish story'de olduğu gibi burada da hikayeyi etrafında çeviren bir şarkı var. bob dylan'dan blowing in the wind bu sefer. daha sakin. ve belki de dolayısıyla film de daha sakin fish story'e kıyasla.





isimleri atarak anlaşılacağı gibi yabancısı/yerlisi olma hali film; ya da yarası olan..'dan dem vurarak o kısma takılan olabilir (!).  diğer taraftan bakarsak ise bir ileri bir geri sarak anlatılan bir hikaye ve güvenmememiz gerektiği söylenen bir komşu karakteri ile verilen butan'lı öğrenci gizemi var. butan'ın kendi başına yeterince gizemli bir ülke olduğu yetmezmiş gibi (zamanında takıldığım bu ülkeye şurayı okuyanın da aklına sokmak adına işbu youtube videosu ve en kısa yoldan ekşisözlüğü önermek istedim. gerçi ilk entryde bahsedilen yabancı turist sayısında bir limit bildiğim kadarıyla yok ama ülkeye belirtilen turizm acentalarından yapacağınız rezervasyon sonrası girebiliyorsunuz. doğaya/ülkenin kültürüne saygılı "kaliteli turist"i çekmek imiş amaçları. gibi şeyler) ehemm neydi, yetmezmiş gibi, bir de bu neyine güveneceğimizi bilemediğimiz ileri geri saran senaryoyla benim ilgimi çekti film.

filmin laf salatası olmayan düz bir özetini de yapıp bitireyim.. başka şehirdeki üniversiteyi kazanıp kendisi ufaktan bir eve taşınırken yan komşunu olan iki tiplemeyle tanışır, biri moron mudur dilini mi yutmuştur nedir konuşmaz öteki ise konuşmayı bırakmaz ve bhutan'lı öğrencinin hikayesini -merak uyandıracak şekilde- anlatarak ve ona yardım edelim (en bi kapsmlı japonca sözlüğü çalalım ki native duck/foreign duck farkını anlasın!  gibi -japoncada bunun için iki ayrı kelime var imiş)  ısrarlarıyla bir şekilde bu yeni taşınanı da peşinden sürükler. bu arada hikayeye pet shop sahibi de girer, yeni öğrenciye o bhutanlının hikayesini anlatana güvenme diye uyararak. halbuki öteki de buna güvenme demişti. böyle işte. azıcık da kız meselesi ve ondan da daha az miktarda japon kültürene dokundurmalar diye de eklersem gayet başarısız başka bir özet daha yapmış olurum. ama zaten film hikayesi için değil hikayeyi anlatış şekli için izlenesi.

üzücü bir hikaye aslında, abukluğu da az fish storye kıyasla ama ileri geri giderken sonunu bağlayış şeklinin hatrına öneririm.






etrafımızdaki yabancıları sevelim, onlara hep yardım edelim, di mi? yazık onlara da..  :)






No comments:

Post a Comment