Monday, March 12, 2012

1,778 Stories of Me and My Wife


bak gene yaptım, saat kaç oldu... oysa tek istediğim skype saatini beklerken salatanın yanında birşeyler izlemekti. yarım saat derken tüm filmi izlemişim

belki isminden tahmin etmişinizdir, bir geri sayım filmi bu. yok geri sayım değil, ileri sarım? hmm nasıl demeli ki, bildiğin birden binyediyüzyetmişsekize kadar gidiyoruz, ve binyediyüzyetmişsekizde film bitiyor. 
en güzel özeti bu olur bence. 


tamam bazı yerlerde etkileyici olacağız diye gereksiz kasmışlar, o hastanedekiler ilgiyi adama çekmeye değil kadını akıl hastanesine yatırdıkları izlenimi yarattı bende, ya da kadın kanser olmuş her tarafı çökmüş süzülmüş, zerre saç teli kaybetmemiş göz altı çökmemiş. keza koca kişisi de, onca uykusuzluk çekti ama yürüyüş dışında hiç yansıtmadı maşallah. 
gibi.. ayrıntıya takılınca daha çıkar da sevdim bu filmi; hikayesini değil de anlatış şeklini, niyetini, yazar kocanın hayal dünyasına geçtiğimiz zamanları...

ve fragmanını da sevmedim, buraya koysam mı diye filmden sonra izledim ama coşkulu bir amerikan dramı gibi olmuş, bence filme uymamış. filmi izlenir yapan bence konusu ya da oyuncuları değil (kansere yakalanıp bir yıl ömür biçilmiş karısına her gün bir hikaye yazmaya karar veren büyümemiş bilim-kurgu yazarının gerçek hayatından uyarlanma anıları) onu yansıtış şekli ve hikaye içindeki eşini güldürme niyetiyle yazılmış kısa hikayeler. mesela aşağıdaki gibi evin üstünde süzülen deniz anaları, birbirine savaç açmış robotlar, 


filmin başlangıcı da pek şirin, yazar çimenlikte hikayesini yazmaktayken hikayenin nasıl geliştiğini görüyoruz. kafasını yukarı kaldırıyor ufoyu andıran bir bulut var, ve hooop o ufo dolaşmaya başlıyor derken satürn gözüküyor ufukta (bulut?) ve üç tane uzaylı robot ufodan aşağı sarkıtıyor



hayır ışınlanmıyor, sarkıtılıyor :) böyle bir masumluk var filmde, hatta buna değinen bir hikaye de... robotlar o modern çirkin ya da android robotlar değil de eskinin o kutukutuüstüne robotları.

aslında filmin başı ve ortaları izlenesi. o hayal dünyasını, karı-kocanın uyumunu, karısı setsukonun (yuko takeuchi) hem kocasına annesi gibi bakıp hem de onunla bir olup sabırsızlıkla hikayelerini beklemesi sürekli kocası sakuyu (tsuyoshi kusanagi) desteklemesi, sakununsa hikayelerini yazarken gerçeklikle hayal dünyası arasında kalmasını beğenerek izledim. ama işte setsuko ağırlaşıp da dram işin içine girmesi gerekince olmamış pel...

yuko takeuchiye pride dizisinden dolayı sempatim vardı, hatrına sonuna kadar izledim. de izlemesem de olur muydu ki o sonu ne...



No comments:

Post a Comment